Nisan 18, 2020 tarihinde yayınlandı
Hepimiz merak etmişizdir. Gözlerimizi kapatıp uykuya daldığımızda etrafımızdan hiçbir uyaran almamamıza rağmen gözümüzün önünde bir takım görseller beliriyor buna işitsel dokunsal nadir de olsa tatsal imgeler eşlik ediyor. Nasıl oluyor da bir film gibi bunu izliyoruz? Biz rüya görürken beyinde neler gerçekleşiyor? En önemlisi de rüya görmesek ne olurdu, faydası var mı?
Uyku esnasında gerçekleşen bu iradedışı faaliyeti anlayabilmek için öncelikle uyku sürecini gözden geçirelim. Uykuda kabaca 2 evre yaşarız. “REM”(rapid eye movement) hızlı göz hareketlerinin olduğu yani hafif uyku evresi ve NREM ( non rapid eye movement) hızlı göz hareketlerinin olmadığı yani derin uyku evresi. Uykumuz boyunca her 90-120 dakika da bir bu evrelere dönüşümlü olarak girer çıkarız. Rüyalar her iki evrede görülmekle birlikte genelde hatırladığımız rüyalar REM evresinde görülür. Bu evrede beyindeki aktivasyon uyanıklıktaki kadar fazladır. Uyanıklıktan farklı ise dışarıdan uyaran (ışık,ses,koku vb) almayışımızdır.Peki öyleyse rüyalardaki sesler ve görüntüler nasıl oluşuyor?
Rüyalar aslında gerçek dünyanın bir simülasyonunu oluşturur. Beyinde depolanan görüntüler sesler uyku esnasında bir sentezden geçer.Bu sentezin amacı gerekli olanların uzun süreli belleğe kaydedilmesi, gereksiz olanların ise atılmasıdır. Bir nevi uyku, beynin temizlik zamanıdır. Bu temizlik esnasında deneyimlediğimiz görüntüler ve sesler rüyalarımıza yansır.
Rüyaların görüldüğü REM uykusunun özellikle bellek ve öğrenme üzerinde olumlu etkileri bilinmektedir. Belleğe alınan materyalin kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe yerleşmesini sağlamaktadır. Bebeklerin uykularında REM (hızlı göz hareketleri) evresi oldukça uzun sürelidir.- bebekler uyurken göz kapaklarındaki hareketten gözlemleyebilirsiniz- bu da bebeğin merkezi sinir sisteminin gelişmesini sağlar. REM döneminin önemini Rebound Fenomeni açıkça göstermektedir. . Yeterince REM uykusu alınmazsa ertesi gün bir gece öncenin eksikliğini tamamlarcasına yoğun REM dönemi yaşanmaktadır.
Eski çağlardan günümüze rüyalar gizemli bulunmuş üzerine yüzlerce yorumlar yapılmış. Kimilerinin ilham kaynağı olmuş, kimilerinin karar mercii. Günümüze gelindiğinde hala rüyalar aynı ilgiyi korumakta ve üzerine çeşitli yorumlar, tabirler yapılmaktadır.
Rüyalarımızda gördüklerimiz gerçek hayatın nesnelere olgulara sembollere dönüşerek yansıttığımız bir projeksiyondur. Dolayısıyla kendi rüyalarımıza yüklediğimiz anlam bir şekilde içsel dünyamızı yansıtır. Hatta rüyayı kişinin kendi yorumlaması bile bizim için bir bilgi kaynağı olabilir.
Çünkü belirsiz uyaranlara karşı verilen tepkiler genellikle bilinçaltına itmiş olduğumuz düşünce ve duygularımızı yansıtır.
Psikolojide rüyaların anlamı görülen şeyle birebir aynı değildir. Sembolik olarak görülen rüyalar farklı anlamlar barındırır. Önemli olan bu sembollerin kişideki anlamını bulmaktır.
Bu anlamlar kişiden kişiye değişir çünkü herkeste yılanın, polisin , ormanın anlamı farklıdır. Psikoloji sembolleri kabul eder ancak onun anlamını kişide bulmaya çalışır. Bu yüzden genel geçer bir yorum yapma şansımız yoktur.
Psikiyatrist Aaron BECK rüyaların bir tür biyopsi olduğu söyler. “Biyopsi nasıl fiziksel hastalıklarda kesin tanıya götüren bir şeyse , rüyada kişinin psikolojik sorununun merkezinden alınmış bir numune gibidir.” yorumunu yapar.
(İlgilileri için bir not: Yukarıda bahsedilen psikolojik açıdan rüyalar, İslam’ın “Edğasu Ahlam” dediği kısmı içerir.)